24 Aralık 2008 Çarşamba

Yasak Düş(tüm)

her şey bir garip bugün
sen garip ben garip
kafesteki kuş,sofradaki aş garip
birşeyler var yolunda olmayan biliyorum
ama neee..?
sen mutlu ben umutlu
ama birşeyler var
bir korku var yüreğimde
ılık esen bu rüzgar içimi donduruyor
bir sessizlik var ikimizdede
fırtına öncesi gibi
umutluyum ama huzurlu değil
bugün yada yarın birşeyler olacak
biliyorum ve ayrılık gelecek
gel yanıma uzan diyorsun
oysa ben yanına ölmek istercesine
kalmak istiyorum
saçında bir tel yüzünde bir ben
ve kendimde bir sen olmak istercesine ölmek istiyorum
mutlu bir ölüm yok derdi şaiir
şu anda ölmek yani ellerim sarılmışken bedenine
ve yüzün göğsümde uzanmışken sen
saclarını koklayarak
ve o can alıcı gözlerine bakarak ölmek
mutlu bir ölüm varmış be şaiir
demek istiyorum.
sen dışında ben içimde tir tir titriyoruz.
ürkek bir güvercin edası var titreyişinde
sende yasağa batmış bir düşün korkusu..
bende beş yaşındaki bir çocuğun,
annesinin terkine uğrama korkusunun titrekliği....

Devrik Cumlelerim

Ne konuşuyor bu insanlar
Ne kadar uzak kelimeler anlamdan
Aynama bir yabancı sızmış
Bakıyor bana uzaktan


Kimsenin Ne dediğini anlamayacak kadar sağırlaşmış kulaklarım.Aynadaki ben miyim?bile diyemiyorum,susuyorum fakat sustukça da içimden kendimle konuşuyorum.Anlamını yitirmiş kelimelerin tam ortasındayım,uzatma elini..Yokolup gitmekteyim..


Sensizlikten kalan en acı gerçeğim hiçliğim
Ucuz basit ve sıradan
Pazara çıkmış gibi sanki ipliğim
İpliğim..

Ağzımda ekşimiş bir şiir tadı var.Nasırlaşmış duygularımın içinde kaybolmuşsun da sanki bulamıyorum seni.Yoksa saklımda mıydın ki aklımdan çık diye kelimeleri boğar oldum ?"Gitme!"deyişini duymamak için kulaklarımı tıkadım ama içimde yankılandın.Şehrine gittim dün gece.Kapılarını kapatmış,küsmüşsün herşeye.En kırık yanımla hala sana "yanındayım"diyorum ama sen duymuyorsun.Sırtını dönmüşsün herşeye.Bakma kelimelerimin cılızlığına,bıraktığın hiçlikleyim şuan.Kafamda binlerce soru işareti ve ünlem raks ediyor.Son noktayı koyduktan sonra bütün virgüllere lanet okudum.Bir mezar bekçisi edasıyla seni gömdüm,dün sen öldün.. Selası okundu hiçliğimin/hiçliğinin..

Hayat Beni unutsa da sen unutma
Adımı unutacak kadar kaybettim kendimi
Olsun
Beni unutma..

Bir şairinin yüksek sesle okuduğu şiirler yankılanıyor beynimin enkaz altındaki kentinde."Unut" diyor.. Hiçbir kelimeyi anlamıyorum ama bu kelimenin üzerine basılı kalıyor."Kolay mı"diyorum.Cevap vermiyor,sadece "Unut"diyor.Adımı bile hatırlamayacak kadar yokolmuşum ben.İsminin altı harfi yankılanıyor sadece. Beni unutma,ne olursa olsun beni unutma.Sen benim "anlatamadığımsın"diyen bir ağız unutmasın beni.. Hala "gitme!"deyişini duyuyorum.. "Kaybol git!" mi desem,yoksa seni en güzel şiire mi saklasam.?
Devrik cümleler içinde yaşadığım çok mu belli oluyor ? "Geçer."yeniden ayağa kalkarım elbet,tekrar bir mavi düşüm olur ama sende olan düş'üş kadar ağır olmaz."Affet beni,kalamadım.."

Aşk Hadi Ayaga KaLk






Gözlerimi kapattım yokluğumda var olan kendimin üstüne. Çığlığımda taşıdım ellerime sığmayan bensizliği, kızıl sancıların içdökümünde.

Rüzgar saçlı bir yalnızlıkta yandım. Nehirler geçti içimden, içim nehirlerden geçti; talan edilirken Züleyha´sına aşk düşen bağışlanmış mısralar. Ve şimdi kalbimde adı konulmamış bir süveydanın ölüm günahları. Ve tufanları avuçlayan ömrümde Nuh´un ayak izleri.

Adıma küstüm...

İsimsizliğimin ölgün kentlerinde vurulup duruyorum, sana hep altı susuş kala.

Hadi konuşsana!

Susma gözlerime öyle derin derin.

Kimsesizliğimin kimliğine suret olmayacak mısın yoksa? Aynalarda göremediğim hükümsüz yüzümü, yüzüne kabul etmeyecek misin? Bak el pençe divan durdum aşkın önünde, beni biraz daha susarak acıtacak mısın sesimi?

Biliyorsun, rengi mahpus aşkımın mahşere and içen gözleridir sensizlik. Ey boğazıma kadar battığım yağmur, hadi al beni! Gözbebeklerinde yıldızlar eriten gece, hadi boğ beni!

´´YAĞMUR GECEDEN AL BENİ´´.

Ey Aşk! Güzellik bile sana meftun değil mi? Düşlerimden başka bir hüzünde yaktım mı en meczup tebessümleri?

Bilsen, çöle kesmiş tenha bir gökyüzü indi geceme. İçine kan bulaşan tekinsiz uykulara uyudum. Kurak bir intihar düştü şairliğin yazgısına, yığıldım kaldım ´´bana inmeye korkan SEN uçurumlarında´´.

Sevdiğim!

Acıya düşen içine, içine düşen acıya, tufanıma, rüzgarlığıma yenik geldim. Tutma ellerimi düşeceksin yoksa.

Duru bir gülüş anında saklısın sen, an gibi. Altı harflik susuşun kıyamet ağrısı dilimde. ´Aşk bitti, yüzümü buldum´ diyenlerin içten pazarlıklı yalnızlıklarına inat, içimin suretisin.

Ellerin yasadışı sevdalarda ıslanan heyula sensizliğim. Gözlerin gül yaprağında kanayışım. Çek gözlerini alnımdan. Yazgıma dokunuyorsun!

Benden saklanabileceğim bir İstanbul var mı gözlerinde? Susmaya dair tekmil suskuları ´´ konuş/sana ´´ dediğinde bozar mı gülüşü yırtılmış kelimeler?

Ey Aşk!

Kara kalemlerin aşkına!

Ten hummalı saçlarında boğulmalarım yetmediyse bil ki; kahrolası bu denizler az gelir ağlayışlarıma. Sen hüzün divanında acının aşkı, aşkın acısı. İşte eşiğindeyim! Aşkın mahrem cinnetlerine sunma beni sevdiğim. Azalırım.


Ey Aşk! Kalk ayağa ve ağla tutuşuncaya dek!
Çünkü anlamını gizleyemiyorum aşktan.. .

23 Aralık 2008 Salı

BİR ANNENİN GÖZLERİNDEN GÖRMEK...

KÜÇÜK KIZ, kendini bildiği günden beri annesinden büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle, pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı.

Ona göre, nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik yavrusuydu her zaman. Ama ilk okula başlayınca işler değişti. Arkadaşları, onun
hiçde güzel olmadığını, hatta çirkin bile sayıldığını söylemekteydi.

Küçük kız, ilk önceleri onlara inanmadı. Çünkü herkes birbirini kıskanıyordu. Ama bir kaç yıl içinde gerçeklerle yüzleşti.
Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu bir cilde sahipti.

"Badem" dediği gözleri ise şaşıydı. Vücudu da bir serviyi andırmıyordu. Demek ki annesi onu aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden yalan söylemişti.......

Genç kızın anne sevgisi, kısa bir süre sonra nefrete dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne bakan yoktu. Üstelik de gözleri, bütün tedavilere rağmen düzelmiyordu.

Genç kız, doktorların gizlice yaptığı konuşmalardan kör olacağını anladığında çılgına döndü ve kendisini hâlâ çocukluk yıllarındaki ifadelerle seven annesinin bu yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye karar verdi.

Fakat annesi, uzak bir yerde iş bulduğunu söyleyerek ondan önce davrandı. Ve kazandığı paraları bir akrabasına gönderip, kızına bakmasını rica etti.

Genç kız bir süre sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla baş başaydı.
Bu arada annesini hiç merak etmiyordu. Yalancıydı annesi, ölse bile bir kayıp sayılmazdı.
Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını söyleyerek kızı ameliyat
ettiler. Ancak o, gözünü açtığında yine aynı yüzü görmekten korkuyordu.
Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye yük olmazdı. Genç kız, ameliyat sonunda aynaya baktığında, müthiş bir çığlık attı.
Karşısında bir dünya güzeli vardı. Gerçekten de harika bir kızdı gördüğü.

Yüzündeki bozukluklar tamamen kaybolmuştu. Çok kemerli olan burnu düzelmiş, kepçe kulakları normale dönmüş ve yaban otlarını andıran saçları, dalga dalga olmuştu.
Genç kız, yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak

- Sanki yeniden dünyaya geldim!. dedi. Yüzümde hiçbir çirkinlik kalmamış.
Estetik ameliyatı siz mi yaptınız?
Yaşlı doktor
- Böyle bir ameliyat yapmadık kızım!. diye gülümsedi.

Annenin bağışladığı gözleri taktık. Sen, O' nun gözünden gördün kendini!..

Alıntıdır...

MASAL GİBİ AŞKLARA yazarı: reneta sibel yolak herkese tavsiye ederim......